Yeni Bir Orta Vadeli Ekonomik Program Gerekiyor!
reklam
17 Nisan 2020
Yeni Bir Orta Vadeli Ekonomik Program Gerekiyor!

Yeni Bir Orta Vadeli Ekonomik Program Gerekiyor!

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik krizin Koronavirüs salgınıyla daha da ağırlaştığını ileri süren CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, çıkış yolunun ekonomide yeni ve dört başı mamur bir program olduğunu belirtti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu (MYK) gündemine dair açıklamalarda bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, “Bu hafta da Merkez Yönetim Kurulu toplantımızı telekonferans aracılığıyla gerçekleştirdik. Bugün, hem dünyada hem de Türkiye’de korona salgınının seyrini değerlendirdik. Ülkemizde alınan ve halen alınması gerekli tedbirleri bir kez daha gözden geçirdik. Salgının ekonomimiz üzerindeki etkilerini açıklanan güncel veriler ışığında bir defa daha ele aldık.” dedi.

SALGIN ÇOK HIZLI YAYILIYOR

Dünyanın gündemini, Koronavirüs salgınının belirlediğini ifade eden CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Öztrak, “Ülkemizde kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayısı, dün itibari ile 574’e çıktı. Başta değerli profesörlerimiz ve diğer sağlık çalışanlarımız olmak üzere kaybettiğimiz tüm yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, sevenlerine ve ailelerine baş sağlığı diliyoruz. Hastalanan yurttaşlarımızın bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyoruz. Bu tür salgınlarda en kritik gösterge, salgının bulaşma hızıdır. Türkiye’de ilk teşhisin üzerinden tam 27 gün geçti. Hasta sayımız da 27 bini aştı. Oysa 27 günde; İtalya’da hasta sayısı 15 bin 113, İspanya’da 3 bin 146, Almanya’da ise 2 bin 745’ti.  Ülkemizde salgın çok daha hızlı yayılıyor. Sağlık Bakanı da virüsün yayılma hızının bu kadar yüksek olduğunu bilmediklerini itiraf etti. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre hastalığın bulaşma hızı 1’e 3 iken,  Sağlık Bakanı’nın verdiği rakamlara göre İstanbul’da hastalığın bulaşma hızı 1’e 16. Yani İstanbul’da virüse yakalanan bir kişi hastalığı 16 kişiye bulaştırıyor. Nüfusun yoğun, sosyal hareketliliğin yüksek, ticaretin ve ekonomik aktivitenin canlı olduğu şehirlerimizde, hastalık riski çok yüksek! Bu nedenle daha katı önlemleri içeren bir ‘Evde Tut’ kararının gerektiğini, her fırsatta ifade ettik. İstanbul ve İzmir başta olmak üzere, hastalığın hızla yayıldığı şehirlerimizde Büyükşehir Belediye Başkanları’mız, sokağa çıkmanın kısıtlanması için, iktidara çağrı üstüne çağrı yaptılar. Maalesef iktidar parça parça ve gecikmeli tedbirlerle, hastalığın yayılma hızını kontrol altına alabileceğini düşünüyor. 27 gün sonra nihayet 30 Büyükşehrimizde ve Zonguldak ilimizde şehre giriş-çıkışlar durduruldu. 65 yaş ve üzeri yurttaşlarımıza ilave olarak, 20 yaşından küçüklerin de sokağa çıkması yasaklandı. Market ve pazar yeri gibi kalabalık yerlerde, maske kullanımı zorunlu hale getirildi. Kuşkusuz bu tedbirler gereklidir. Bunlara harfiyen uymalıyız… Ancak bunlar da yeterli değildir. İktidar sorunun önünden gitmek yerine, sorunu çözmek yerine hep sorunları geriden takip etmeyi tercih ediyor.” diye konuştu.

KARANTİNAYA ALIP BORÇ YAZIYORLAR

Genel Başkan Yardımcısı Öztrak, “Bakınız, Denizli’de Çal ilçesinin Denizler Mahallesi’nde karantina başlatılmış. Burada vatandaşlarımızın ihtiyaçları karşılanıp, sonra ödenmek üzere deftere yazılıyormuş. Kimin defterine; bakkalın defterine… Oysa Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 83’üncü Maddesi’ne göre karantinaya alınan kişilerin ve ailelerinin giderleri, devlet tarafından karşılanmalıdır. Yasa ‘giderini karşılayın’ diyor karantinaya alınanların, siz bakkalın borç defterine giderleri yazdırıyorsunuz. Hızlı ve kararlı hareket ederek, zorunlu ve acil mal ve hizmet üretimini sürdürürken, evde tut yaklaşımının milletimize ekonomik maliyetinin, parça parça tedbir alarak salgının yayılma riskini artırmaktan daha düşük olduğunu ve bunun artık tüm dünya tarafından kabul edilmeye başlandığını bir kez daha hatırlatalım.” dedi.

IBAN MODELİYLE ÇIĞIR AÇTI

Öztrak, “Salgınla mücadele amacıyla, sosyal mesafeyi artırmak için, pek çok işletmeyi kapattınız. Kahvehanelerden, berberine, düğün salonundan, tiyatrosuna 144 bin 690 işletme kapılarına sizin çıkarttığınız talimatnameler çerçevesinde kilit vurdu. Berberlerde, kuaförlerde ve güzellik salonlarında çalışan 540 bin yurttaşımız şimdi evinde oturuyor. AVM’lerde çalışan 523 bin çalışan faturalarını nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyor. Kahvehanelerde çalışan 259 bin çalışan günlük yevmiyesini kaybetmiş durumda. Okul ve yurt kantinlerinde 150 bin civarındaki emekçi işinden olmuş durumda. Sayıları 1 milyon civarında olan gündelikçi ev kadınları artık evlerine ekmek götüremiyorlar. Bu insanlar bugünlerde ne yiyip, ne içecek? Bu insanlara kim sahip çıkacak? Belçikalıların devleti ne yapmış? Diğer desteklerin yanı sıra kapanan berber ve kuaförlere ayda 2 bin Avro, kapısını kapatan diğer işletmelere 4 bin Avro nakit destek vermiş. Şili hükümeti kayıt dışı çalışan, yani hiçbir sosyal güvencesi olmayan 2 milyon işçisine nakit desteği vermeye başlamış. İrlanda kendi adına çalışan ve işini kaybeden küçük esnafa, haftada 203 Avro ödemeye başlamış. İngiltere evde oturan çalışanlarının maaşının yüzde 80’ini ödüyor. ABD’de devlet, ihtiyaç sahibi yurttaşlarına bin 200 dolara kadar nakit desteği veriyor. Fransa Cumhurbaşkanı ‘Hiçbir Fransız’ın işsiz kalmayacağını’ garanti ediyor. Kanada Başbakanı yurttaşlarına ‘Siz parayı düşünmeyin, sağlığınızı düşünün. Para işini biz çözeceğiz, biz bunun için varız.’ diyor. Dünyanın en fakir ülkelerinden Kongo bile yurttaşlarının 2 aylık elektrik faturasını ve su faturasını devlet olarak ödeme kararını alıyor. Bizde ise elektrik ve doğalgaz faturaları evlere gönderilmeye devam ediyor. Hem de peşin peşin hesaplanarak. Bir de evlere gönderilen IBAN numarası var. Bu pandemi sürecinde milletine IBAN numarası gönderip bağış isteyen bir başka Cumhurbaşkanı var mı? Hiç sanmıyorum. Saray vatandaşını borçlandırıyor, ‘Gidin bankalardan, şuraya kadar geliriniz varsa, şöyle faizle, bununla borç alın. Sonra o parayı da alın, bana bağış yapın’ diyor. Bu yepyeni bir model! Yeni IBAN modeliyle, ekonomi literatüründeki yerini saray gerçekten sağlamlaştırıyor.” diye konuştu.

DOĞRU TEŞHİS, DOĞRU TEDAVİ

Açıklamalarına devam eden Öztrak, “Teşhis doğru konmadan, tedavi mümkün değil! Şimdiden bu yılın ilk 6 ayı ekonomide kaybedildi. Ne olursa olsun yılın 2’nci yarısında da tablo çok parlak değil. Küresel salgına bağlı olarak dış talep bir müddet daha zayıf seyredecek; ihracat ve turizm gelirlerimiz düşecektir. Salgından önce 8 milyon civarında işsizimiz vardı. İşsizlik daha da artacaktır. Buna paralel olarak düşen satın alma gücü nedeniyle, iç talep de çok hızlı toparlanamayacaktır. Ekonomik kayıpların büyüklüğünün ne olacağını ise bugün işgücümüzü ve şirketlerimizi ayakta tutacak tedbirlerin alınıp alınmadığı belirleyecektir. Yine bu dönemde gıda güvenliği konusunda gerekli tedbirlerin alınmaması halinde, ilerleyen süreçte ülkenin bir de yoklukla imtihanı söz konusu olacaktır. Muhtemel bir gıda krizini aşabilmek için tarım ürünlerinin ekim ve dikim dönemini kaçırmadan gerekli hazırlıkların yapılması hızla gerekiyor. Çiftçimizin ve tarım işçilerinin, sağlıkları tehlikeye girmeden tarlaya ulaşabilmeleri mutlaka şart.” dedi.

ÇİFTÇİYLE ALAY ETMEYİ BIRAKIN!

Öztrak, “Erdoğan ‘Çiftçilere, 2020 tarım desteklerinin yarısını şimdiye kadar ödedik.’ dedi. Çiftçiye ödenen paralar 2019’dan, hatta 2018’den arta kalan, devletin çiftçiye olan borçları. Daha henüz yeni desteklerin kararnamesi bile çıkmadı. Kim, kimi kandırıyor? Erdoğan mı milleti kandırıyor, yoksa Tarım Bakanı mı Erdoğan’ı kandırıyor? Erdoğan’ı uyarıyoruz; çiftçiyle alay etmeyi bırakın! Tarlasına ve toprağına küsmüş çiftçimizi yeniden toprakla barıştırın. Tarımda derhal üretim planlamasına geçerek, yeniden kendi kendimize yeter hale gelmemizi sağlayın. Ülkemizin gıda güvenliğini teminat altına alın.” diye konuştu.

LÜZUMSUZ HARCAMALARI KESMEK GEREK

Öztrak, “Dolayısıyla hem salgınla hem de salgının ekonomi üzerindeki olumsuz etkileriyle mücadelenin finansmanı meselesi, önemli bir soru olarak karşımızda duruyor. Harcamalar arasında bir öncelik sıralaması yapıp lüzumsuz harcamaları kesmek son derece önemli. Biz bu konuda pek çok öneride bulunduk. Milletin geçmediği köprü ve yol, yatmadığı hastane için, uçmadığı havaalanı için kamu özel işbirliği müteahhitlerine hazineden vermiş olduğunuz garantilerin ödemesini bir yıl erteleyin dedik. Sarayın sadece maaşlarını bağışlamak yetmez sarayın örtülü ödeneğini de bu yıl yurttaşlarımızın, krizden olumsuz etkilenen yurttaşlarımıza yardım etmek amacıyla bu kesime aktarın dedik. Katar Emiri’nin hediye ettiği uçan saraydan başlayarak sarayın emrindeki uçaklar satın asgariye indirin. Bu zor günlerde itibardan biraz tasarruf edin dedik. Kanal İstanbul için ayrılan 75 milyar lirayı, maskeli müteahhitler için değil, fakir fukara, garip, gureba için kullanın dedik. Son olarak da New York’a gökdelen dikilmek için Türken Vakfı’na gönderilen 50 milyon dolardan fazla bağış başta olmak üzere, vakıfların, gerçek ve tüzel kişilerin yurt dışına gönderdikleri paraları derhal yurda getirin dedik.” dedi.

PARA BASMAK GEREKECEK

Açıklamalarına devam eden Öztrak, “Ancak, olağanüstü günlerin gerektirdiği olağanüstü harcamaları finanse etmek için ne bu kesintiler, ne de milletten toplanan bağışlar yetmez. Son derece daralmış olan mali alanı genişletmemiz lazım. Bunun içinde para basmak gerekecek. Ancak basılan paranın dövize kaçmasını engelleyecek, Türk Lirasının değerini koruyacak tedbirleri de bunun yanında mutlaka almak gerekir. Döviz rezervlerimizin durumu malum! Yine Erdoğan ABD Merkez Bankası’nın döviz swap mekanizmasından yararlanmak niyetini G-20 toplantısı sırasında beyan etmişti. Ama diğer pek çok ekonomiye bu imkân tanınırken, Türkiye bu imkândan yararlandırılmadı. Diğer taraftan ABD Merkez Bankası bizim gibi ekonomilere, Amerikan tahvili karşılığında, dolar likiditesi sağlamayı, dolar vermeyi kabul etti. Ancak Merkez Bankası, Halk Bank davası nedeniyle, elindeki Amerikan tahvillerini altına çevirdiği için bizim bu imkândan da faydalanmamız mümkün olmuyor.” diye konuştu.

YENİ BİR PROGRAM GEREKİYOR

Öztrak, “Biz buna benzer bir krizi 1999 Depremi sırasında yaşadık. Hem arz ülkemizde hem de talep durdu. Çünkü deprem ülkenin üretim merkezini vurmuştu. Ayrıca, o kadar büyük bir depremdeki bunun kamu maliyesi üzerinde de çok ciddi yüklerinin ortaya çıkacağı ayan beyan ortadaydı. Bizim o dönemdeki tecrübelerimiz, böyle bir durumdan çıkabilmek için hem içeriye hem dışarıya derli toplu bir hikâyeyi anlatmanın çok önemli olduğunu gösterdi. Para basılırsa, mutlaka salgınla ilgili tedbirler için harcanmalı. Bunun enflasyon üzerinde kalıcı bir etki yaratmaması için de parasal genişlemeden çıkış stratejisinin mutlaka ortaya konması gerekiyor. Bu ne demek? Tüm bunlar, dört başı mamur orta vadeli yeni bir programla ancak yapılabilir. Tekrarlıyorum, Türkiye’nin teknik olarak güçlü, dört başı mamur bir ekonomik programa acilen ihtiyacı var. Bunun hızla hazırlanması gerekiyor.” dedi.
Editör : Tuğberk Erdem
1110 Okunma
KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu