Atıf Mutlu - Andımız Ve Dr. Reşit Galip

Atıf Mutlu

Andımız Ve Dr. Reşit Galip

Atıf Mutlu

Ne zaman bir şiir ya da şarkı güftesi duysam; o dizeleri yazdıran, o duyguları veren kaynağın ne olduğunu merak ederim. İlkokulda benim de sabahları:

“Türküm, doğruyum, çalışkanım,

İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!”

dizelerini söylediğim andımızın hikayesini okuyunca, aynı merakın herkeste olması gerektiğine bir kez daha inandım.

***

1931 sonbaharıydı. Atatürk’ün yemek masasındaki tartışma, Milli Eğitim Bakanı Esat Mehmet’in bir yakınmasıyla başladı. Esat Mehmet, Atatürk’ün Harbiye’den “tabya öğretmeniydi”. Dr. Reşit Galip de tartışmaya katıldı, hatta uzattı. Tartışmayı uzatmasının özel bir nedeni vardı; Halkevi’nde sanatı yaygınlaştırmak için tiyatro çalışmaları yapılıyor, ancak sahneye çıkacak kadın oyuncu bulamıyorlardı. Buna gönüllü kadın öğretmenler için, Milli Eğitim Bakanlığından izin alamamışlardı.

Reşit Galip; “Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez” diye kestirip attı.

Atatürk’ün kaşları çatıldı; “Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz” diye çıkıştı.

Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmişti. Ama Reşit Galip bulutların üstüne gitti. 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı’nı işaret ederek dedi ki:

-“Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis’te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır.”

Atatürk yeniden uyarma gereği duydu:

-“Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?”

Reşit Galip:

-“Kusura bakma Paşam, taşımıyor! Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır.”

Bunun üzerine Gazi’nin sabrı taştı:

-“Bu sofrada hocama ve bir Milli Eğitim Bakanı’na hakaret etmenize müsaade edemem” diye haşladı.

Ama Reşit Galip sineceği yerde hepten üste çıktı:

-“Devrimleri korumak için sizden müsaade istemiyorum. Hatayı yapan siz de olsanız, sizi de eleştiririm.”

İlk kez Atatürk’ün sofrasında Atatürk bu kadar sert eleştiriliyordu. Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktu. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını o an yaptı:

-“Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır.”

Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama baktı, sonra yanındakilere dönüp; “Öyleyse biz kalkalım” dedi.

Sofradaki bütün heyet ayaklandı; Reşit Galip’i sofrada yapayalnız bırakıp çıktılar. Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı’nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirdi. Atatürk uyandığında Genel Sekreteri’ne Reşit Galip’i sorar.

-“Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara’ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik” der.

Atatürk:

-“Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var” der.

1932 Eylül’ünde Atatürk, Reşit Galip’i yeniden sofraya davet eder. Hemen yanındaki sandalyeye buyur eder. Onun yanına da, hocası Esat Mehmet’i oturtur. Ve orada, yeni Milli Eğitim Bakanı’nın 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar.

***

İşte yetmiş yıldan beri okullarda her sabah söylenmekte olan “Öğrenci Andı”nı yazan ve 23 Nisan 1933'te Türk çocuklarına armağan eden de Dr. Reşit Galip’tir.

1893 yılında Rodos’ta doğan, 1’inci Dünya Savaşı’nda öğrenciyken gönüllü olarak Kafkasya Cephesi’nde savaşan, 1932-1933 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı yapan tıp doktoru Reşit Galip. Devrimleri korumayı, her ortamda yanlışlara karşı dik durmayı, sözde değil uygulamada aydın olmayı, parasız ama onurlu olmayı yaşayarak gösteren Dr. Reşit Galip.

Ne demek yurdu sevmek,

Ümmet dururken milleti sevmek,

Dalkavukluk varken omurgalı durmak,

Yeşil dolarlara tapmak varken parasız ama onurlu olmak.

Bunlar yetmiyormuş gibi “Türk” olmaktan mutlu olmak!

Bunlar yetiştirilmek istenen kindar gençliğin özellikleri değildi.

Onun için efendi:

-“Tez bu and kaldırıla!” diye emretti.

Uşaklar da kaldırdılar.

Ne kadar dikkatli ve kökten çalıştıklarının farkında mısınız?

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu