Atıf Mutlu - Terörün Görünmeyen Yüzü

Atıf Mutlu

Terörün Görünmeyen Yüzü

Atıf Mutlu

Herkes, “Akan kan dursun, analar ağlamasın” gibi beylik laflarla senaryo yazıyor. Yaşam gerçeklerinden uzak, Anadolu insanının sosyolojik yapısını ve duygularını hiçe sayan, toplumsal yaraları görmeyen, genetik yapıyı önemsemeyen ve en önemlisi anaların fikrini almayan bir kör dövüşü yürütülüyor.

Doktor hastanın hikâyesini bilmezse, doğru teşhis ve tedavi yapamaz. Bu da o hesap…

Geçen gün televizyonda terörist olarak dağa çıkan ve daha sonra ölen bir Kürt gencinin; olay zamanında biri henüz 4-5 yaşında, diğeri annesinin karnında iki oğlunun duygularını anlattığı bir belgesel izledim.

Şimdi 18 yaşlarında olan büyük delikanlının; “Babam Kürt halkı için savaşırken dağda öldü. Onunla gurur duyuyorum, ama şimdilik arkadaşlarıma onun neden öldüğünü söyleyemiyorum. ‘Trafik kazasında öldü’ diyorum. Zamanı gelince, doğruyu söyleyebileceğim” cümlesini kullanırken, yüzündeki ifadeye dikkat ettim. Delikanlının yüzünde, yaranın küllenmeyen derin izlerini gördüm.

Babası öldüğünde annesinin karnında olan küçük çocuk da aynı duyguya sahipti. Hadi diyelim ki büyük çocuk babasını görmüştü ve onun için duygularını hatırlıyordu.

Peki, küçük çocuğu kim böyle yetiştirdi?

Ona sevgi yerine kini, saygı yerine nefreti, dostluk yerine düşmanlığı aşılayan kim ya da ne?

Bu duygular, bir sonraki nesile genlerle mi geçiyor?

1994 yılında Tunceli’de görevliydim. 23 köyün 21’i ile iletişim kurabilirken, 2 köyde sorun yaşıyordum. Aylarca sebebini sorguladım. Tam ümitsizliğe düşmüşken, 9-10 yaşlarında bir çocuğun sohbet sırasında; “Ama T.C. kendi askerini bile vuran bir devlet, yine yapar” demesi, kilitlenen iletişimin anahtarı oldu. Bu cümlenin ne anlama geldiğini büyüklerine sorduğumda; 1937-1938 tarihlerinde meydana gelen Dersim Olayları’ndaki çatışmalarda, o köyden olup da askerden izine gelen iki delikanlının da resmi elbiseleri ile öldürüldüğünü öğrendim. Olayı doğrulama imkânım olmadı, ama olay dilden dile anlatılan bir halk hikâyesine dönüşmüştü. Anonimdi ve gerçekliği de, nedeni de önemli değildi. Önemli olan olaya inanma isteğiydi.

Düğüm çözülmüştü. Bu efsanenin yoğun anlatıldığı bu iki köyde oturan hiç kimse, askere yardımcı olarak komşularından ‘hain’ damgası yemek istemiyordu. Aradan 56 yıl geçmiş, olaylar bayatlamış ama bu anonim hikâye mayası sayesinde kin duyguları taze tutulmuştu. Olaylardan yıllar sonra doğan körpe beyinler bile, doğal olarak kindar nesle dönüşmüştü.

Bu sosyolojik ortam bölgede o kadar etkili bir aktör ki; terörle yaşamasına rağmen bu ülkeyi sevmekten vazgeçmeyen ve devlete güven duyduğu için ‘devlet yanlısı’ diye bilinen silahsız büyük kitleye ‘hain’ damgası vuruyor.

Mücadeleye katılmayan vatandaşları ötekileştiriyor ve toplum dışına itiyor.

Sorunun devam etmesinde adeta başrol oynuyor.

Ötekileştirilenlerin mahalle baskısına dayanması mümkün olmadığından, ya göç ediyor ya da pişmanlığını dile getirip ağır diyet ödeyerek taraf değiştiriyor.

Açılım yapanlar bilmeli ki; yıllarca olayların içinde yaşayan, terörle doğup büyüyen kitlelerin psikolojisi ve sosyolojik yapısı doğru teşhis edilmeden, terörün diğer yüzünü görmek mümkün olamayacaktır. Ve bu görünmeyen yüz, ağır sonuçlara gebedir. Açılım, Oslo, İmralı ile görüşme ve müzakere hamlelerinin hepsi terörün görünmeyen yüzünü beslerken, vatanı bekleyenlerin de kanını emmeye devam etmektedir.

Kör gözlerin açılması,

Sağır kulakların duyması,

Uyuşturulmuş beyinlerin uyanması için,

Daha ne kadar kana gerek var?

Memleket dâhilinde iktidara sahip olanlar!

Biraz daha beklerseniz, akmasına sebep olduğunuz kanda boğulacaksınız…

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu