Murat Sevgi - Her Yıl Aynı Terane

Murat Sevgi

Her Yıl Aynı Terane

Murat Sevgi

O gün doğan çocuklar, bugün 14 yaşını doldurdu... Aradan geçen yıllara rağmen, hiçbir tedbir almamakta direniyoruz! Bu ‘direniş’, bizim canımız pahasına devam ediyor. Yüksek bina takıntısı, facianın şiddetini büyütmek için kasıtlı bir tercih gibi...

* * *

Niye, ‘her yıl aynı terane’ dedim biliyor musunuz? Çünkü her yıl, bu yıldönümlerinde aynı boş lafları, aynı kişilerden duymaya sıkıldım. Laf kalabalığından başka bir şey yapıldığı yok! Son 14 yılda, çevremizi saran beton yığınlarından başka bir şeyin olduğunu da görmedim. Evet, içlerini para hırsı bürümüş yöneticiler ve tüccarlar, insanların kendi yurtlarını bırakıp büyük şehirlere gelmesinden zevk alıyorlar! Böylece; evsiz, eşyasız ve potansiyel birer tüketici olarak gördükleri insanlara; ev, araba, eşya, günlük gereçler ve gıda satarak ‘hasat edilebilir bir tarla’ ya da ‘sağılabilir inekler’ gibi görüyorlar! İnsan kalabalıklarını PARA sağılabilir bir inek sürüsü gibi gören, yönettiği şehrin daha da büyümesini ‘başarı’ olarak algılayan bir SAPKINLAR ORDUSUNUN eline düşmüş durumdayız!

Tüketim toplumunun tükenenleri bizleriz, ama bizi tüketen yok edicilerin ‘en’ büyüğü bu KOCAGÖBEKLER değil. Bölgemizde, muhtemel bir depremde 1999 Marmara Depremi’ne rahmet okutan büyüklüklerde ölüm yaşanması hiç de abartılı bir beklenti değil. Demek ki; en büyük yok edicinin ‘deprem’ olduğunu söyleyebiliriz...

* * *

Türkiye, tarihinin en büyük yıkımlarından birini yaşadı. Fazla söze gerek yok! Olup bitenleri hepimiz biliyoruz...

Bundan 13 yıl önce bugün; BÜYÜK FACİANIN ilk yıldönümünde, acılar çok tazeyken ve sesler kulaklarımızda halen çınlamaktayken konunun uzmanları televizyonlara çıkıp: Bu facia olacaktı, biliyorduk, kısacası beklenen oldu dediler... Sonuç olarak: Yaşananlar kaçınılmaz bir kaderdi!!!

Uzmanlar, onlarca teknik özelliği sanki anlayan varmış gibi dillendirdi durdu. O öyle, bu böyle... Tırı-vırı bir sürü bilimsel terim, bilimsel yorum, bilimsel görüş. Ama dinleyenlerin yüzde kaçı o laf kalabalığından bir şeyler anlayabilir? Bunu soran yoktu!

İşte o ilk yıldönümünün üzerinden 13 yıl geçti. Aynı şarkı her yıl tekrarlanıp duruyor.

* * *

O laf kalabalığının arasından birkaç anlaşılır cümle yakalarsak öpüp başımıza koyuyorduk. İşte bunlardan bazıları:

1-Tehlikeli deprem bölgesinde yaşıyoruz.

2-Depremler yer kabuğundaki kırıkların hareketinden kaynaklanır. Bu kırıklara fay diyoruz.

3-Deprem, fay kırığındaki gerilme sonucu biriken enerjinin boşalmasıdır.

4-Bizim üzerinde yaşadığımız fay 30-40 yılda bir deprem üretebilir.

5-Ne zaman olacağını bilmek (bu günkü teknoloji ile) imkânsızdır.

Bu laflar edildiğinde ilk defa DEPREM görmüş bir ülke değildik. Yakın tarihimizde; Van, Erzincan, Adana, Afyon gibi büyük depremler görmüştük ama ateş ülkenin kalbinin attığı bölgelere düşünce durum değişiyor. Marmara, ekonomide, sanayide, teknolojide ve birçok alanda olduğu gibi ‘liderliğini’ ölümler ve kayıplarda da hiçbir bölgeye kaptırmadı. 17 Ağustos 1999 ve hemen sonrasında yaşanan 12 Kasım felaketlerinde büyük kayıplar verdik. Ölümler ve kayıplar konusunun örtbas edildiğine hiç kuşku yok. Buna rağmen 65.000 rakamı bile dudak uçuklatıyor.

Buna rağmen; yüksek binalardan arındırılmış şehirler yapmayı başaramadık. Aksine İstanbul başta olmak üzere çevresinde Batıda Edirne’den Doğuda Düzce’ye kadar uzanan bölgede planlanan büyük gettolar hem yüksek bina özelliği hem de doğal varlıklar üzerine kurulması sebebiyle başka felaketlere zemin hazırlayacak yapılaşmaları planlıyor. Sanırım, 1999 depremi insanlar gibi mühendislik kültürü üzerinde de büyük bir travma yarattı! Sonuçlarını şansımız varsa, ‘yaşayarak’ göreceğiz...

* * *

Ama yapılan uyarıları pek sallamadık.

Biz, yine sallayan BİRİLERİNİ bekliyoruz...

Aman ha!..

Bu sefer de işimiz Allah’a kalmasın!

O, nasıl sallıyor gördük!..

            Hep sevgi ile kalın.

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu