Yazık, Hem De Çok…
Tuğberk Erdem
Siyasi partilerin ilçemizde görev yapan
örgütleri/teşkilatları, olağan kongrelerini birbiri ardına gerçekleştirmeye
başladı. Üyelere ziyaretler, liste çalışmaları, seçim kulisleri derken, oldukça
yoğun bir mesai harcandı. Kongre günü yaşanan tatlı telaş yerini seçim
heyecanına bırakırken, başkanlık yarışının sonuçlanmasıyla birlikte görev
yapacak olan yeni kadrolar da belirlenmiş oldu. Yönetimde kendilerine yer bulan
tüm isimlere, şimdiden sonsuz başarılar dilerim. Sonuçta gerek Çorluluların
gerekse çeşitli partilere gönül vermiş binlerce vatandaşın öncelikli isteği,
arzulanan hizmet kalitesinin yeteri kadar karşılanabilmesi…
Yapılan her kongre, alevli tartışmaları ve
itirazları beraberinde getirdi. Kimileri delege listelerinde yer al(a)mayan ve
öyle ya da böyle partiye emeği geçmiş olan ilçe eski başkanlarını, kimileri yönetim
dışı kalan parti üyelerini, kimileri ise yönetim kadrolarında yer alan yeni isimlerin
nasıl ve hangi şartlar altında bir araya getirilebildiğini tartıştı. Hâl böyle
olunca da; “Falancanın icazeti alınmış…”, “Bunların ne için geldikleri belli!”,
“Bu kafayla giderlerse, daha çok kan kaybederiz!”, “İşi, Ankara’dan çözmüşler”,
“Filanca son anda çark etmiş”, “Kapalı kapılar ardında, pazarlıklar dönmüş” şeklindeki
söylemler dillerden hiç düşmedi, açıkçası düşeceğe de benzemiyor.
***
Seçimlerde yaşanan her şey tamam da ‘çarşaf
liste’ ile seçime katılma olayına yıllardır bir anlam veremem! Tamam, anladık:
“Başkan, kendine gönülden destek olacak kişilerle çalışmayı yeğler”, “Yönetimde,
birlik olunması gerekir”, “Güvenmediği bir yönetim kuruluyla, kimse çalışmak
istemez”, “En iyi destekçi, kendisi için siyasi hedefi olmayan yandaştır”.
Şimdi de ben sıralıyorum:
Seçimler, demokratik hak ve özgürlüklerin
kullanılması değil midir?
Seçimlerdeki temel amaçlar arasında, ‘parti
tabanının nabzını tutmak ve çok sesliliği sağlamak’ gelmez mi?
Bütün demokratik yaklaşımları kendi
bünyesinde barındırabilen bir liste var mı?
Hadi madem var diyelim, o zaman ‘karşı liste’
diye bir şey neden ortaya çıkıyor?
Gerçekten herkesin tek derdi ‘reklam yapmak’
veya ‘koltuğa oturmak’ mı?
Tamam, anladık! Bunların hiç biriyle bir
alakası yok! Amaç; demokrasi, eşitlik, hür irade, özgürlük ve çok seslilik…
Yahu amaç çok seslilik ise, çarşaf liste
mantığı niye?
Milletvekilliği seçimlerinde kullanılan Nispi
Temsil (Oransal Temsil) Sistemi, siyasi partilerin yerel örgüt/teşkilat
yapılarına uydurulamaz mı?
Nispi Temsil, seçmenlerin düşüncelerine daha uygun
temsil edilmelerini sağlamaz mı?
Değişik fikir ve görüşler, baki kalan bir tek
siyasi çatı altında toplanamaz mı?
***
Gerek TV’lerdeki ana haber bültenlerinden,
gerekse oldukça hararetli geçen tartışma programlarından hafızalarımıza kazınan
bir tabir var: “Güçlü bir muhalefet, daha güçlü bir iktidar demektir.”
Toplumun çeşitli kesimlerinden kabul ve
takdir gören bu düşünce, her ne hikmetse bir türlü reel yaşamda hayata
geçirilemiyor. Ya gerçekleşmemesi için elde bulunan tüm olanaklar adeta
seferber ediliyor ya da ‘küçük olsun ama benim olsun’ mantığı her şeyin üzerinde
tutuluyor. Bunca yıldır bizlere, demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak
öğretilen çok seslilik, belki de sırf bu yüzden karanlık bir sessizliğe doğru
doludizgin ilerliyor.
Yüzde 10 gibi acımasız bir barajın olduğu bir
siyasal zeminde, demokrasi ve çok seslilikten ne kadar bahsedilebilir ki?
***
Eğitimde uygulamaya konulmak istenen 4+4+4
sistemi, ülke gündeminin birinci sırasına adeta çakıldı. Ana Haber
bültenlerinin ilk sırasında, gazetelerin manşetlerinde, parti grup
toplantılarında, evlerde, sokakta, kısacası aklınıza gelebilecek her yerde bu
konu tartışılıyor. Yıllardır süre gelen Milli Eğitim bilmecesi, hız kesmeden
kaldığı yerden devam ediyor. Merak ediyorum… Yeryüzünde, eğitim sisteminin bu
kadar fazla değiştiği bir başka ülke var mı? Ben aradım ama herhangi bir veriye
ulaşamadım…
Bu hızlı değişimlerden, sınavlar da nasibini
aldı. Bir yıl ÖSS, bir yıl daha farklı bir isim, başka bir yıl bambaşka bir
şey… Öyle bir şey ki; girdiğiniz yıla göre sınavın adı değişiyor ama gittiğiniz
yer aynı; üniversite. Sadece sınavın ismi değişmekle kalmamış, müfredat da alt
üst olmuş.
Derken, olumsuz yönlerin giderilmesi amacıyla
eğitim sistemi ‘hop’ bir daha değiştirilmiş. Zorunlu eğitimin süresi 8 yıla
çıkarıldı. Ardından liseler 4 yıla çıktı. Bu durumda eğitim sistemi, 8+4 gibi bir
yapıya bürünmüş oldu. Şimdilerde ise 4+4+4 konuşuluyor.
Bundan sonra ne mi olacak? Vallahi orasını Fatih
Hoca’ya soralım. Gerçi O da takımı 4+4+2 oynatıyor ama maça göre değişiklik
yapabiliyor. El insaf, söz konusu olan futbol değil Milli Eğitim…
Yazık, hem de çok yazık…