Murat Sevgi - Eşelon Ve Promis

Murat Sevgi

Eşelon Ve Promis

Murat Sevgi

Eşelon (Echelon), özellikle 2. Dünya Savaşı sonrasında elektronik sistemlerin büyük kitleler tarafından kullanılmaya başlaması ile teknoloji ile ilgilenenlerin diline dolanan büyük bir hayal ürünü. Baştan söyleyeyim; ben inanmıyorum. ‘İnanmıyorum’ diyorum; çünkü inançsal bir felsefeyi gerektiren somutlardan uzak, hayal gücü ile sürekli geliştirilen, canlı bir olgu.

Yalnız, bu hayal gücü tasarımının bir süre sonra gerçekleşiyor olması, teknoloji meraklılarının zihninde ilginç bir ilizyon yaratıyor. Bu durum zihinlerde ister istemez şöyle bir saptama yapma imkânı doğuruyor: “Bak! Varmış. Gördün mü?!”

Teknoloji konusunda gelecek tahminleri yapan en başarılı tasarımcı Leonardo Da Vinci’dir. Helikopterden tutun da bugün kullanılan birçok aleti, bundan asırlar önce çizmiştir. Aynı mantıkla giderek; “İtalya’nın üç asırdır süren helikopter projeleri var” diyebiliyor muyuz? Ya da Hazarfen Ahmet Çelebi’nin Üsküdar seferini ele alıp; “Türkler, havacılıkla Ahmet Kuşçu döneminden beri uğraşıyor.  Aslında biz uzaya, 19. yüzyılda da çıktık.  Bugün UFO denilen aletlerin tümü, Türk uzay gemileri… Bu teknolojiyi gizlemek için asırlardır ıvır zıvır işlerle uğraşıyor görünüp, geri kalmış bir hayat sürdürüyoruz” demek de mümkün.

Peki bu Echelon ve Promis ne kadar gerçekçi?:

Bu projelerin ikisi de var ve gerçek. Buna kimsenin itirazı yok. Ama projelerin içeriği ile ilgili detaylar ve teknik özellikleri; tam bir kaos! Bunun nedeni gizem. Yani gizliliğin ortaya koyduğu gizem, yazılanları; yuvarlak tanımlar içerisinde bırakıyor. Daha sonra, aynı konu ile ilgilenen başka bir yazar, gazeteci, araştırmacı da kendisinden önce yazılmış benzer ürünlerin etkisine giriyor. Bilinenler ile gerçekler arasında oluşan büyük boyut farkı da yorumların birbiri üzerine eklenmesi ile oluşuyor.

Yorum denizinde boğulmak:

Van gölü canavarı ile uğraşan uzmanlar, söylentiler ve söylentiler üzerine yazılmış yazılar ile başlayan bir sürecin ardından harekete geçtiler. Aklı başında bazı insanlar gölün içinde ‘canavar’ aradı. (Eğer, canavar; turizm amaçlı bir proje kapsamında ortaya atılmış bir fikir olsaydı; mükemmeldi. Ama yaşananlar tümüyle doğaçlama gelişen, çizgi filmlerde tepeden aşağı yuvarlanan kartopunun büyümesi gibi abartı durumuydu.) O kadar çok yorum yapılmıştı ki, gerçekler yorumlar arasında göz ardı edildi. Neydi bu gerçekler; göl dibindeki jeolojik oluşumlardan çıkan gazlar, sodalı göl suyunu köpürterek dışarı çıkıyordu. Bu noktalardan gürleme benzeri sesler geliyordu…

Tasarım süreci: 70’li yıllarda seyrettiğimiz, ülkemizde; “Uzay 1999” adıyla yayınlanan dizideki karakterlerin bellerine takılı aletleri dondurma külahı gibi avuçlayıp, yüzlerine tutarak konuşmaları ve karşılarındaki kişi ile görüntülü iletişim kurmaları gibi. Bu tür ‘hayal gücü’ tasarımları; bilim kurgunun mantık süzgecinden geçebildiği oranda, muhtemel bir gelecekte var olma şansına sahiptir. Nitekim o aletin konuşma yeteneği 1987 yılında, görüntülü olma yeteneği ise 1995 yılında gerçekleştirildi.

Teknoloji tasarımcısı ‘profesyoneller’, tasarımlarında hayal gücünden yararlanırlar. Ama ‘teknolojinin’ esas ilham kaynağı günlük hayattır. Tasarımcının hedefi gereksinimlerdir. Günlük hayat dediğimiz de sokaktaki insanın günlük hayatı değildir. Ameliyat odasındaki cerrahın, atölyedeki ustanın, astronotun, şoförün ya da tepelerde maden arayan bir jeologun günlük hayatı tasarımcıyı ilgilendirir. Sıradan işlerle uğraşan sırada insanlar sıradan yaşantılarında zaten teknolojinin yeniliklerine ihtiyaç duymazlar.  Onlara, teknolojinin de sıradanları yeter.

Güçlü hayaller kurabilen tasarımcılar, tasarlayabildiklerinin çok daha fazlasını hayal ederler. Böyle insanlar genelde çevreden uzaktırlar ve toplumun içerisine pek girmezler. Bunun sebebi hayallerinin, daha gerçekleşmemiş olan kısmını somuta indirgemektir. Yani zihnindeki planları gerçeğe dönüştürmeye çalışırlar. Bu tip insanların en önemli özelliği stokta devamlı hayal bulunmasıdır.

Bir tasarımcının hayallerini gerçekleştirebilmesinin üç ana şartı vardır:

1-Çoklu disipline dayalı teknik bilgisinin olması,

2-Maddi imkânının olması,

3-Hızlı algılama yeteneğine sahip olması.

Bunlardan üçüne sahip olan tasarımcının hayalindeki tasarımı ortaya çıkarması için hiçbir engel yoktur. Ama tasarımcı olarak adlandırılan birçok kişi ne yazık ki bu şartların üçüne birden sahip değildir. Bunun yerine daha kolaylaştırılmış beş şartı kendilerine yeterli görürler:

1-Fikir,

2-Proje,

3-Maddi destek,

4-Kullanıcı geri dönüşü,

5-İnovasyon.

Günümüzde bu beşliyi bir araya getirmeyi başaran birçok ‘fikir’ sahibi, fikrini gerçekleştirme imkânı bulmaktadır. Elde edilen kazanımlar teknik, ekonomik yada başka alanlarda faydalar sağlasa da ‘buluş’ niteliğine erişememektedir…

(Devam Edecek)

KÖŞE YAZARLARI
Murat Sevgi

Murat Sevgi

Yılmaz Çivici

Yılmaz Çivici

Nijat Ayvaz

Nijat Ayvaz

Mehmet Ali Esmer

Mehmet Ali Esmer

Atıf Mutlu

Atıf Mutlu