Namuslu / Namussuz
Murat Sevgi
Hangi gazetenin eki olduğunu hatırlamıyorum
ama bir kitap ekinde ‘en zor okunan kitaplar’ başlığı ile bir liste yayınlanmıştı.
Bu listede Oğuz Atay'ın “Tutunamayanlar” isimli kitabı, James Joyce’un
“Ulysses”i ile birlikte ‘en zor okunan’
kitaplar arasında gösteriliyordu. Evet, Tutunamayanlar’ı zor okuduğumu
hatırlıyorum. Oğuz Atay’a olan sempatim sadece duruşu ile sınırlı değil. Atay,
İTÜ (İstanbul Teknik Üniversitesi)’nün yazın dünyasına kazandırdığı önemli
isimlerden biri.
Atay’ın o ‘zor’ eserini okurken karşınıza her sayfada siyaseti, bürokrasiyi,
ekonomiyi ve kültürü zorlayan tokat gibi açıklamalar çıkıyor. İşte bunlardan
bir tanesi sosyal medyada fenomen halini aldı. Neydi o söz? “Ben sadece namuslu olmakla övünen kişiyi
adamdan saymıyorum; toplumu iyiye, güzele, götürmek için kendi gibi namuslu
insanlarla birlikte bir çaba harcamamışsa, çevresindeki uygunsuz gidişe
başkaldırmamışsa, o kişi namussuzdur benim için.” İşte budur!
Dönelim günlük siyasete! Kimse sormuyor,
“Şimdiye kadar niye sustunuz?” diyen yok! Peki, niye aralarında sürtüşme çıkana
kadar sessiz kaldıklarını -da- merak eden var mı? Çünkü tencere de en az kapak
kadar kirli!
Siyaset mecrasına düşen adayların
projelerinin olmamasının sorumlusu kendileri değil, siyasetin ne olduğunu bile
bilmeden koltuk peşine düşen kifayetsizlere yol veren toplumdur! O kadar çok ‘yetersiz’ aday arasından, doğru adayı
koltuğa kavuşturma görevi toplumun en büyük sorunudur. Ama bu sorun yerine,
akşam evde pişirecek makarnanın peşine düşenlerden ‘sorumluluk’ beklenemez!...
Aday adayları, adaylar ve partiler; laylaylom
projelerle gösterişli toplantılar yapadursun, vatandaş geçim derdinde; çocuğunu
okutmanın, evini ayakta tutmanın, hatta akşam eve götüreceği ekmeğin...
Aday adayları, adaylar, partiler! Lütfen,
projelerinizi anlatırken bunu da dikkate alın!
Eski
Defterler:
Bu sıralar ‘çevre’ ve ‘kentleşme’
konularına fazla burnumuzu soktuğumuzu söyleyerek, akıllarınca ‘kulak çekmeye’
kalkan siyasetçilere tarih hatırlatması yapmak lazım:
1972 yılında Stokholm’de gerçekleştirilen
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Çevresi Konferansı’nda, insan yerleşimleri
konusunda BM tarafından bir konferans düzenlenmesi konusundaki tavsiye üzerine,
1976 yılında Vancouver’da gerçekleştirilen Habitat-I Konferansı’nın sonrasında,
1978 yılında Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Merkezi (UNCHS) kuruldu.
Kurulduğu dönemde, dünya nüfusunun üçte ikisinin kırsal kesimde yaşıyor olması,
dolayısıyla, kentleşme ve kentleşmeye bağlı sorunların henüz günümüzdeki öneme erişmemiş
olması sebebiyle, UN-HABITAT’a düşük seviyede destek sağlanmıştı.
1992’de Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde
yapılan Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda, sürdürebilir
kalkınmanın amaçlarını gerçekleştirme açısından, insan yerleşimlerinin doğru
biçimde yönetiminin bir önkoşul olduğu vurgulanmıştı. Bunun bir sonucu olarak,
kısa adıyla “Yeryüzü Zirvesi” olarak
bilenen bu toplantıda, insan yerleşimleri konusunda yeni bir BM konferansı düzenlenmesi
gündeme geldi. Türkiye’nin böyle bir konferansa ev sahipliği etme konusundaki
isteği ve önerisi, katılımcılar tarafından olumlu karşılandı ve BM Genel Kurulu’nun
Aralık 1992’de yapılan 47’nci dönem toplantısında BM İnsan Yerleşimleri İkinci
Konferansı’nın (HABİTAT II) 3-14 Haziran 1996 tarihleri arasında İstanbul’da
yapılması kararlaştırıldı.
Habitat II Hazırlık Komitesi 11-22 Nisan 1994
tarihleri arasında İsviçre’nin Cenevre kentinde yaptığı toplantıda, amaçlarını
şöyle belirledi:
“Toplumsal
ilerleme ve ekonomik büyümenin önemli girdisini oluşturan insan yerleşimlerinin
taşıdığı potansiyel ve karşılaştığı sorunlar konusunda dünya ölçeğinde bilinç
düzeyini yükseltmek ve dünya liderlerinin köylerimizi, kasabalarımızı ve
kentlerimizi sağlıklı, güvenli, adil ve sürdürebilir kılma amacını benimsemelerini
sağlamak.”
Yani; -ister siyaset, ister bürokrasi
kanadında- bir yerel yönetici adayının, yönetime talip olduğu insanlara pis pis
sırıtmaktan başka şeyler de yapması gerekir.
Hep sevgi ile kalın…
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Endüstriyel D'evrim
- Göç'en İnsan' Halimiz
- Astronot Da Olur Musun?
- Bir Din Olarak Paraperestlik
- Tarımsal Strateji
- Gdo (Gündemi Değiştirme Operasyonu)
- Kültür, ‘Üretmek' Demektir!
- Ke[N]Dimi Arıyorum: ‘Meşgul'müşüm!
- Vatanın Kalbinin Attığı Yer
- Çorlulular, Kürecik'i İyi Bilir
- Egemenlikten Kurtuluyoruz
- Ekoloji Mi, Ekonomi Mi?
- Neyi Bekliyoruz?!
- Eşelon Ve Promis
- Öküzü Kim Çaldı?!
- Teknoloji Çağının Efsaneleri
- Öyle Veliye, Böyle Öğrenci!
- Nükleer Kobay
- Enerji Sorunları Ve Büyük İhanet
- Kahraman Ordumuza
- Enerji Verimliliği Semineri
- Kumdan Kale
- Kumdan Kale-2
- Facia Senaryosu
- Balık Kafası!
- Sosa Bulanmış Çöplük
- Uyutulan Toplum...
- Hayat Dersleri
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Genetiği Değiştirilmiş Olaylar
- 31 Mart Ayaklanması-1
- 31 Mart Ayaklanması-2
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Çakallar Sofraya En Son Oturur
- Gemiler Yandı, Geri Dönüş Yok!
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yıl Aynı Terane
- Kurban Toplumu!
- Sokak Kültürü
- Kent Ve Sanayi
- Sevgiler Günü'nde Tektaş Alın!
- Baz İstasyonu!