Teknoloji Çağının Efsaneleri
Murat Sevgi
Son iki sayıda; önce “Eşelon ve Promis”,
sonra “Öküzü Kim Çaldı?” başlıklı yazılarda üzerinde durmaya çalıştığım
‘teknolojinin hayal gücü ile başladığı’ idi, ama ‘teknoloji bilimsel temelleri
olmayan hayal gücü ürünleri ile de beslenebilir’ demeye getirmek… Ne kadar
bilimsellik dışı olunursa, o kadar efsaneleşeceğini ve açıklanamayan her şeyin,
gerçeküstü sayıldığını görmek zorundayız. Bunların başında ufolar gelse de
bilişim teknolojisinin de bu tür efsanevi araçları var: Eşelon ve Promis!
Efsaneler konunun tümünün absürt olduğunu
göstermez. Mesela Eşolon’un efsanevi söylemleri gerçek yanını marka değeri
olarak güçlendiriyor. Bilişim ile birlikte sistemler öyle büyüdü ki bu sistemin
içinde kimin kim olduğunu anlamaya yarayan uygulamalara ihtiyaç duyuldu.
Geleceğin paranoyası ise şu:
“Sanal dünyada karşımızdaki kişi gerçekten
var mı? Yoksa onu başka birisi uyduruk bilgilerle mi oluşturdu?”
Bu durumda bile sahte kişinin arkasında bir
‘kişi’ var demektir. Daha kötüsü ise bu sanal kişiliğin bir bilgisayar yazılımı
tarafından üretilmiş olmasıdır.
Sanal kişi sanal bir tasarımcı (yazılım)
tarafından üretildiğine göre bu kişinin diğer kişilerle ilişkilerini hangi
hukuk kontrol edecek?
Mesela bir bilgisayar programı “X” adında bir
kullanıcı üretti ve bu kullanıcı sizi Facebook ya da MSN üzerinden (mesela
evlenme vaadi ile) kandırdı. :))
Ya da sanal bir ürün tarafından işletilen bir
kurum zarar etti, borçları kim ödeyecek!
“Hadi canım, bunlar oluncaya kadar ben ölürüm”
diyenlere hemen söyleyeyim ölmek için geç kaldınız!
Google bir araba yaptı. Şoför yok, aracı
robot yazılımları kullanıyor. Bu araç kaza yaparsa, cezayı kim öder?
Kişiselleşme’nin
farkına varılması:
IBM tarafından standartları oluşturulan PC,
birden bire işletim sistemlerinin cazibe merkezi oldu. DOS (Disc Operating
System-Disk İşletim Sistemi) başta olmak üzere oluşturulan işletim sistemleri
sayesinde herkesin kullanabileceği bilgisayarlar ortaya çıktı. Uygulama ve
iletişim yönünden fakir olmasına rağmen yayılmaya başlayan bilgisayar
çılgınlığı; halk arasındaki ilk iletişim uygulamalarına 1983 yılında yoğunluk
verdi.
O günlere kadar iletişim sadece büyük
sistemlerde mevcuttu. Bu sistemler de Unix işletim sistemleri kullanıyorlardı.
Bu işletim sistemine sahip bilgisayarların birbiri ile iletişim kurmasını
sağlayan bir PROTOKOL vardı: U2UTP (Unix to Unix Transfer Protocol). DOS da
bunu kullanmaya başladı. Bilgisayarlar birbirlerini görmekte iletişim kurmakta
hâlâ zorlanıyordu. Sonunda iletişim protokollerinin standart hale gelmesi sorunu
çözüldü.
Merkeziyetçilik ve hiyerarşik yapıyı çok
seven birileri, tasarımların tekrar bu iki unsuru sağlayacak şekilde
yönlendirilmesini istiyordu. Çünkü bu olmazsa yönetemeyecekleri bir dünyanın
oluşacağını fısıldayan gelecek bilimciler (Futurist’ler) çevrelerini sarmıştı.
Tasarımcılar da bu yolda ürünler ortaya çıkarmaya yöneldiler.
Bilgisayar dünyası, kısaca: TCP/IP (Transfer
Control Protocol/Internet Protocol) diye bilinen iletişim protokolünü kabul
etti. Bu bütün bilgisayarların aynı dilde konuşmasını sağlayan, tasarımcılar
arası standardı getiren bir anlaşmadır.
Bugün içinde bulunduğumuz, teknoloji çağının
ilk tohumu TCP/IP’dir.
“Internet Protokolü” sayesinde küresel
büyüklükte bir network oluşturma şansı ortaya çıkmıştır. Bu networkte her
bilgisayar dört adet 8 bit (1 bayt) büyüklüğünde numara almaktadır. Bu gün IP
numarası dediğimiz; 123.145.167.189 şeklindeki numaraların mimarı bu
protokoldür.
Bu yapının oluşması ile birlikte
bilgisayarların her biri sisteme bağlı başka bir bilgisayarı çok rahat bir
şekilde bulabilmektedir. Sadece IP numarasını bilmek yeterlidir.
Bir bilgisayar sisteme bağlanırken:
-“Merhaba ben geldim” ya da;
-“Merhaba benim adım: a.b.c.d!” (IP adresi) der.
Sisteme bağlanması için başka bir bilgisayara ihtiyaç vardır. Bu hizmetçi
makineye ‘server’ demekteyiz. Server, kendisine iletilen ‘merhaba’ mesajına:
-“Merhaba, senin adın x.y.z.t olsun” der ya da
o bilgisayarın kendisine seçtiği IP adresini tescil ederek;
-“Merhaba, a.b.c.d!” der. Böylece
bilgisayarımız internettedir.
Merkeziyetçilik ve hiyerarşi dijital ortamın
da omurgasına oturmuş, yerini sağlama almıştır. (Ya da öyle zannetmektedir.)
Yorumlama
metodolojisi:
Üniversite hocaları bile (burada fen
bilimleri ve mühendislik dallarını kastediyorum) tümüyle inanışa dayalı birçok
bilgiyi, sanki bilimsel temeli varmışçasına, adeta cami hocasının inanç temelli
verileri ile konuşması gibi; ‘oluyor’, ‘yapılıyor’ beyanlarında
bulunabiliyorlar… Üstelik bu akademisyen(!)ler tümüyle inanışa dayalı, Echelon
paranoyasını destekleyen fikirlerini kitaplaştırabiliyor… Kitaplarında; tümüyle
varsayıma dayalı, gerçeküstü temeller üzerine kurdukları tezlerini ihtimaller
silsilesinden çıkarıp gerçek ve somut bilgilermiş gibi sunuyor.
Hayal dünyasında, hayallerin sebep ve
sonuçlarını somuta indirgeyen bir ruh halinin iki sebebi olabilir. Birincisi:
Kişinin söz konusu teknikler ile ilgili bilgisinin, altyapısının ve ilgisinin
olmaması. İkincisi ise: Kişinin somut olarak varsaydı sonuçlara ulaşırken
dayanaklarını hayalinde canlandırıyor olmasıdır.
Bu da ancak olmayanı görmesi, duyması ya da hissetmesi ile mümkündür. Ama bu konu teknolojinin ilgi alanında değil!
Hep sevgi ile kalın.
Murat Sevgi Köşe Yazıları
- Endüstriyel D'evrim
- Göç'en İnsan' Halimiz
- Astronot Da Olur Musun?
- Bir Din Olarak Paraperestlik
- Tarımsal Strateji
- Gdo (Gündemi Değiştirme Operasyonu)
- Kültür, ‘Üretmek' Demektir!
- Ke[N]Dimi Arıyorum: ‘Meşgul'müşüm!
- Vatanın Kalbinin Attığı Yer
- Çorlulular, Kürecik'i İyi Bilir
- Egemenlikten Kurtuluyoruz
- Ekoloji Mi, Ekonomi Mi?
- Neyi Bekliyoruz?!
- Eşelon Ve Promis
- Öküzü Kim Çaldı?!
- Öyle Veliye, Böyle Öğrenci!
- Nükleer Kobay
- Enerji Sorunları Ve Büyük İhanet
- Kahraman Ordumuza
- Enerji Verimliliği Semineri
- Kumdan Kale
- Kumdan Kale-2
- Facia Senaryosu
- Balık Kafası!
- Sosa Bulanmış Çöplük
- Uyutulan Toplum...
- Hayat Dersleri
- Bu Hale Nasıl Geldik?
- Genetiği Değiştirilmiş Olaylar
- 31 Mart Ayaklanması-1
- 31 Mart Ayaklanması-2
- Yakarak Enerji Üretmek “Yenilenebilir” Mi?
- Ateşle Oynuyorlar!
- Elektromanyetik
- Çakallar Sofraya En Son Oturur
- Gemiler Yandı, Geri Dönüş Yok!
- Yönetecek Bir Şey Kalmadı Ki!
- Popüler Kültür
- Her Yıl Aynı Terane
- Kurban Toplumu!
- Sokak Kültürü
- Namuslu / Namussuz
- Kent Ve Sanayi
- Sevgiler Günü'nde Tektaş Alın!
- Baz İstasyonu!